top of page

KAHVEHANELER 2


ree

KAHVEHANELER

          Kahve deyince hemen aklınıza meşhur! gibi görünen kafeler gelmesin. Neredeyse doğu ile özdeşleşmiş çay ocakları veya biraz daha geniş tabiriyle kahvehaneler anlaşılsın. Buralar irtibat merkezidir. Buluşma merkezleri, ticaretin yapıldığı, mini toplantı, sohbet, efkâr dağıtma yeri, birçok konunun tatlıya bağlandığı mekanlar… Tabii aralarda yaşanan küçük veya büyük çaplı acı çatışmaları ve kavgaları saymazsak…

         Garson çay getir! Garson çay getir! Tabirleri sıkça duyulur bu mekanlardan. Kaba, incitici, küçük düşürücü ifadeler. Kibar insanların kardeşim bize çay verir misin? Sesleri de duyulur elbet. Medeniyet başka bir şey. Keşke bu mekanlarda kibar tabirler hep konuşulsa. Bıyıklarımızın yeni terlediği ergen çağlarımızda yaşadığım bir olay beni çok etkilemişti. Beşiktaş Çay Evi’ni hatırlayan çoktur. Şifo Mehmet Abimiz işletiyordu. Sağ olsun bize çok hizmet etmişliği vardır. Sakin ve efendi mizaçlıydı. Günün birinde yine biz kahvede çay içerken kaba saba bir üslupla “Garson çay getir” diyen birine dönüp uzunca bakmıştı. Çok alındığı belliydi. Diyen oralı olmasa da oradakiler anlamıştı anlayacağını. Lütfen kahvehanelerde hizmet eden insanları kırmayın.

        Kahvehane veya diğer adıyla çay evleri memleketimizde çoktur. Her köşe başında veya cadde üstünde muhakkak adım başı rast gelirsiniz. Soğuktan korunmanın adresidir. Sosyalleşmenin merkezidir. Koyu sohbetlerin ve efkâr dağıtmanın yerleridir. Ticari faaliyetler içinde bulunmaz kaftandır. Maç günleri ortamın yıkıldığı çay evleri de efsaneydi. Arada maslara sertçe vurup hatta bazen masları kırdıkları için kızdırdıkları Memiş’i de anmadan geçemeyeceğim. Her kahvehanenin bir misyonu vardır. Bazıları sohbet, bazıları ticaret, bazıları da çay çeşitlerinin merkezidir. Tabii özellikle orta yaş ve üstünün takıldığı satranç ve dama kahvehanelerini unutmak olmaz. Doğalgaza yenik düşse de odun ve kömür sobaların tadı bir başkaydı.

       Buz gibi havalarda garip gurebanın sığındığı ev. Buz kesen kış aylarında boyacıların sığınağı, mola vermek isteyenlerin mola yeri…

         Çaylar her zaman tavşan kanı olmuyordu. Yeni veya demlik altı olabiliyordu. Tanıdık kahvehanelerde çay içmek gerekirdi. Çayın tazeliği üstündeki çöplerden veya demlerden anlaşılıyordu. Aksi birine çatarsa çay evi sahibi bu çay taze değil bana taze çay getir diyenlerde eksik olmazdı. Limon ve gırtlama şekerle tastamam olurdu.

       Gönül Çay Evi, Beşiktaş, Fenerbahçe, Çınar Çay evleri aklımda kalanlardan bazıları… Neydi bu çay evleri? Aslına bakarsanız mutluluktu. Kardeşlikti. Sosyal ortamlardı. Dostluktu. Birliktelikti. Paylaşmaktı. Şu kısacık ömürde yalan dünyanın mahzeninde belki de hoş bir sada bırakma mekanlarıydı. Çok uzaklarda aramayın yolunuz düşerse memlekete hala o eski ruhu yaşatan kahvehaneler sizi bekliyor olacaktır. Ya da en yakınınızda ki bir çay ocağına girin isteyin bir çay, yumun gözlerinizi yudumlayın çaylarınızı sizi çok eskilere götürecektir. Kalın sağlıcakla…

Yorumlar


Yayınlanan tüm yazılar izne tabidir. İzin almadan kullanılamaz. İspat  -  Patnos'un sesi soluğu  -  04ispat04@gmail.com - Pendik, İstanbul, Türkiye 34698

bottom of page